Naci Görür'den Marmara Depremi uyarısı! 'Öne çekilmiş olabilir'

Yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, depremin kitabını yazdı ve çok önemli uyarılarda bulundu. İstanbul'da 30 yıl içinde olması beklenen 7.2 büyüklüğündeki olası depremin gittikçe yaklaştığını vurgulayan Görür, ''Eylül ve ocak ayındaki son depremler, kırılmasını beklediğimiz fayın batı ucunda gerçekleşince şahsen ben endişeye kapıldım. Küçük de olsalar bu depremlerin, beklenen Marmara Depremi'ni öne çekmiş olabileceğini düşünüyorum' dedi.

Naci Görür'den Marmara Depremi uyarısı! 'Öne çekilmiş olabilir'
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Prof. Dr. Naci Görür’ün son kitabı ‘Türkiye’de Deprem-Az gittik uz gittik’ Doğan Kitap’tan çıktı. Kitabında bir deprem ülkesi olan Türkiye’nin ve özellikle İstanbul’un karşı karşıya olduğu tehlikeyi madde madde anlatan Görür, Sözcü’den Özlem Güvemli'nin sorularını yanıtladı.

Prof. Görür, 7.4 büyüklüğündeki 17 Ağustos 1999 İzmit Depremi’nin hemen ardından yer bilimciler olarak ”İstanbul tehdit altına girdi” diye alarm vermeye başladıklarını hatırlattı ve riski şöyle özetledi:

"1999 depremi esnasında Anadolu levhası 5,5 metre batıya doğru savruldu. Deprem kırığı İzmit Körfezi’nin Marmara’ya girdiği yerde durdu. Böylece bu depremler belirli miktardaki stresi Marmara’nın altındaki kırılmayan kabuğa transfer etti. Depremler olmasaydı Anadolu levhası yılda sadece 2,5 cm batıya kayacak ve bu yer değiştirmeye denk gelecek bir stresi Marmara Denizi’nin altındaki kabuğa yükleyecekti.

Fakat bu depremler normalde 200-220 senede birikebilecek olan bir stresi saniyeler içinde Marmara kabuğuna yüklediler ve her sene de 2.5 cm’lik bir stresi yüklemeye devam ediyorlar. İşte bu nedenle Marmara Denizi’nin altındaki kabuğun fazla dayanamayacağını ve eninde sonunda kırılarak büyük bir deprem üreteceğini düşünüyoruz."

'Beklenen depremi öne çekmiş olabilir'

Görür, depremin ne zaman olacağını bilmenin mümkün olmadığını ama araştırmaların 1999’dan itibaren 30 yıl içerisinde olma olasılığının yüzde 60’tan fazla olduğunu ortaya koyduğunu vurguladı. Marmara tabanını boydan boya kesen doğrultu atımlı fayın üç kola ayrıldığını anlatan Görür, İstanbul’u etkileyecek depremin 70-75 km uzunluğundaki Yeşilköy açıklarında başlayıp orta Marmara çukurluğunda devam eden Kumburgaz fayında meydana geleceğini düşündüklerini belirtti.

Kilitli olan bu fayın kırıldığı takdirde 7.2 büyüklüğünde bir deprem üretebileceğini ifade eden Görür, Marmara’da en son 26 Eylül 2019’da meydana gelen 5.8 büyüklüğündeki ve 11 Ocak 2020 tarihli 4.7 büyüklüğündeki depremlerin bu kolun batı ucunda meydana geldiğini söyledi. Görür çok önemli bir uyarı yaparak ”Son depremler bu kolun batı ucunda gerçekleşince şahsen ben endişeye kapıldım. Küçük de olsalar bu depremlerin beklenen Marmara depremini öne çekmiş olabileceğini düşünüyorum” dedi.

Hükümete çağrı: Deprem parti tanımaz

İstanbul’un en az 7,2 büyüklüğünde bir deprem beklediğinin altını çizen Görür, şu çağrıyı yaptı: "Yerel yöneticileri ve hükümeti, yaklaşan bu tehlike karşısında önlem almaya davet ediyoruz. Depremde olması muhtemel zararların önüne geçebilecek tedbirleri almalı. Deprem siyasi ideoloji ve parti tanımaz. Geldiğinde hepimiz zarar göreceğiz. Dua edelim de gelmeden önce yöneticilerimiz akıllarını başlarına alsın ve bu afete karşı önlem almada kenetlensinler."

960 bin riskli bina

İstanbul’daki binaların depreme hazır olmadığına dikkat çeken Görür, ”Devletin resmi rakamlarına göre İstanbul’daki yapı stokunun yüzde 60’ı herhangi bir mühendislik hizmeti almamış ve gecekondu mantığıyla inşa edilmiş. Resmi rakamlara göre İstanbul’da 1 milyon 600 bin bina var. Eğer bu binaların yüzde 60’ı beklediğimiz 7,2 büyüklüğündeki depreme dayanmazsa toplam 960 bin riskli bina var demektir. Bu binaların deprem olmadan önce deprem güvenli hale getirilmeleri gerekir. Resmi binaların güçlendirildiğini veya yeniden yapıldığını biliyorum ama halkın oturduğu yerlerin önemli bir kısmının henüz elden geçirilmediği de malum” dedi.

Rantsal dönüşüm tepkisi

Kentsel dönüşüm projelerinde birçok binanın yenilendiğini ancak sürecin daha çok ‘rantsal’ dönüşümün aracı haline geldiğini vurgulayan Görür, ”Çünkü projenin motor gücü, müteahhitler. Öyle olunca da müteahhit nerede kâr edebilecekse kentsel dönüşümü oradan başlatıyor. Bugün İstanbul'un birçok semtinde, özellikle Bağdat Caddesi çevresinde, deprem bahanesiyle birçok lüks ve pahalı rezidans yapılmış, gereksiz yere milli servet heba edilmiştir. Halbuki bu paralarla kısa sürede çok daha fazla deprem dayanıklı bina inşa edilebilirdi” diye konuştu.

İstanbul 20 yılda depreme neden hazırlanamadı?

Görür, beklenen Marmara depreminin ülkenin en stratejik bölgesini vuracağının herkes tarafından bilinmesine, ‘milat olacağı’ söylenen İzmit depreminin üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen halen İstanbul’un depreme hazır olmadığını vurguladı.

Görür bunun nedenini şöyle açıkladı:

”İstanbul’u depreme yeterince hazırlamamış olmamız bu işi pek beceremediğimizi göstermektedir. Beceremeyişimizin nedeni bu işi nasıl yapacağımızı bilmediğimizden değil, umursamazlık. Tehlike ve risk analizlerini yaparak bir an önce belli bir program dahilinde zarar azaltma çalışmalarını kararlılıkla sürdürürseniz istediğiniz kenti veya bölgeyi depreme hazırlarsınız. Ama üzülerek söylemeliyim ki bizim yöneticilerimiz deprem gelmeden önce pek bir şey yapmak istemiyor.”

'Kanalın dayanması zor'

Kitabında ‘Kanal İstanbul ve deprem’ konusunu ayrı bir başlıkta inceleyen Görür, ‘çılgın projenin’ yarattığı tehdidi şöyle anlattı:

”Beklenen Marmara depremi minimum 7,2 büyüklüğünde olacaktır. Bu deprem gerçekleştiğinde Kanal İstanbul’un Küçükçekmece Gölü ile Marmara Denizi arasındaki bölümü en az 9-10 şiddetinde etkilenecektir. Bu şiddetteki bir depreme kanalın bu bölümünün ciddi bir hasar almadan dayanması çok zordur. Ben açıklandığı ilk günden beri Kanal İstanbul’a karşı çıktım. Karşı oluşum siyasi veya ideolojik nedenlerden dolayı değil tamamen bilimsel gerekçelerledir. Deprem kenti olan ve büyük bir deprem bekleyen İstanbul'da böyle bir projenin yapılması son derece risklidir.”

Türkiye’de nerelerde deprem bekleniyor?

Prof. Görür, Türkiye’nin deprem riski taşıyan diğer noktalarını da sıraladı. Görür ”Depremin zamanını önceden bilmemiz mümkün değil. Biz deprem kestirimi yapmıyoruz. Belirli bir fay üzerinde uzun dönemdir deprem olmuyorsa ve fay da aktifse stres birikiminin arttığını düşünerek depreme gebe olduğunu söyleriz” dedi.

Görür, buna göre Kuzey Anadolu Fayı üzerinden İstanbul, Karlıova-Erzincan’ın; Doğu Anadolu Fayı üzerinde Çelikhan-Erkenek, (Malatya-Maraş-Adıyaman yöresi), Kahramanmaraş-Türkoğlu’nun; Ölüdeniz fayı üzerinde Antakya civarının sıkıntılı olduğunu söyledi.

Kuzey Anadolu Fayı’nın güney kolunda da Bursa, İznik, Geyve yörelerinde 1700-1800’lerden beri deprem üretmemiş faylar bulunduğunu ifade etti. Görür, Van’da 2011’deki depremin stresi boşaltmış olmasına karşın kentin İran sınırına giden kesimlerinde hareketlilik artışı olduğunu kaydetti. Karadeniz’de endişe edecek bir durum olmadığını, bu yörede büyük deprem beklemediklerini dile getiren Görür, Ege’nin deprem açısından her zaman riskli olduğunu belirtti.

Görür, "Manisa yöresinde devamlı depremler oluyor. Çoğu kez küçük depremler. Bölgenin Gediz ana fayı boyunca yavaş yavaş kayıp dönmesi, kabuğun yerleşmesi şeklinde yorumluyorum. Çok büyük endişe verici bir durum yok. İzmir de ciddi bir deprem bölgesi. Nerede bir deprem olsa İzmir ondan etkileniyor. Kendine has depremlerinin çoğunun büyüklüğü 6’lar mertebesinde. Çoğu kısa faylar. Benim kanaatime göre İzmir’de en fazla 6’lar mertebesinde deprem olabilir.” dedi.