Zeynep Kızkun

Konserve kutusu bedenler

Zeynep Kızkun

İçinde tıkılıp kaldığımız, hızına bir türlü yetişemediğimiz, durup kendimizi dinleyip keşfedemediğimiz, bilimi-teknolojisi ilerledikçe ironik bir biçimde bizden çaldığı zaman da artan bu endüstriyel hayatta insanlar birbirleriyle dertleşmekten, paylaşmaktan nefret eder oldu. Kamburlaşmamızın, yamuk yumuk duruşlarımızın tek sebebinin ofis koltuklarımızdaki yanlış oturma pozisyonumuz olduğunu mu sanıyorsunuz? Hayır. Anlatamadıklarımız, konuşamadığımız DUYGULAR da biniyor omuzlarımıza. İçimize gömülü kalıp, dip kazısı ile çıkarılmayı bekleyenler kanser olarak, duygu durum bozukluğu olarak, anksiyete olarak çıkıyor gün yüzüne. Bedenlerimiz içine duygular tıkıştırılmış konserve kutuları gibi. Kapaklarını da iyice sıkıyoruz ki aman hava almasın, duygularımız bozulmasın.

Anlatmanın, rahatlamanın bunca yolu varken, bilgi-iletişim çağının keyfini olanca şiddetiyle çıkarıyorken, yüzlerce takipçiyi pantolonlarımızın arka ceplerinde taşıyabiliyorken, son derece kolay ulaşılabilir bu kalabalığın içinde neden konuşamıyoruz duygularımızı? Olan biteni değil hissettiklerimizi konuşabilmekten bahsediyorum. Bu kendimize zulüm değil mi? Tabi ki öyle. Tek derdimizin yalnız olmadığımızı görmek olduğunu düşününce… Yaşadığımız bunalımları, heyecanları, bu boşlukta olma hissini dinleyen sadece dinleyen birilerinin olduğunu bilmenin ve bu bilme halinin rahatlatıcı etkisini düşününce hele…

Kendimizi bundan mahrum etmemizin sebebi sadece dinlemek ve sevgi ile desteklemek yerine tüm yaşanmışlıklarımızı karşı tarafa boca etme çabamız bence. Telkin etme telaşımız… O çok güvendiğimiz hayat tecrübelerimize dayanarak verdiğimiz tavsiyeler. Hele suratımızdaki o ‘Ben de geçtim bu yollardan, sen daha duuur bu neki ‘ ifademiz! ‘Canım benim’ lemelerimiz. Sen giderken ben dönüyordumlarımızı karşımızdakinin kafasına çivi gibi çakmalarımız…Hele hele senden daha kötü durumda olanlar var örneklemelerimiz… Ahh evet şükretmeliyim değil mi? Sakin ol şampiyon! Üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri yaşıyoruz zaten çoğumuz! Da ben konuşmak, anlatmak istiyorum sadece. Birkaç on yıl yaşadığı şu gezegende insanoğlunun en büyük tutkusu anlaşıldığını hissetmek. Sadece bunu duymak istiyoruz aslında.

-Evet seni anlıyorum.

-Çok öfkelenmişsin. Bu durum moralini altüst etmiş.

-Sana yapılan bu haksızlığa katlanamıyorsun.

-Ne hissediyorsun? Ne hissettin?

‘Ne oldu? Ne dedi? Sen ne dedin? Ben olsam şöyle derdim’ değil bakın duygu diyorum, his diyorum, anlaşılma isteği diyorum. İstenmediği sürece tavsiye verme, ‘Sen ne düşünüyorsun? Sen olsan ne yapardın?’ diye sorulmadığı sürece bir şey anlatma telaşına girme. Sadece dinle ve şefkatle destekle.

Yazarın Diğer Yazıları