Yapımcı Ömer Özgüner'den Hekimoğlu itirafı! 'Aklımıza ilk gelen isim...'
Ojo Pictures'ın sahibi yapımcı Ömer Özgüner, Yeni Çağrı Gazetesi'nden Gizem Yıldız'a çarpıcı açıklamalarda bulundu. Yapımcılığın zevkli bir iş olduğunu söyleyen Özgüner, 'Televizyonda hep bir dayanışma içindesiniz, ama roman yazarken tek başınasınız' derken Hekimoğlu ile ilgili de şaşırtan bir itirafta bulundu.
Çok kısa bir zaman önce Ay Yapım'ın ceosu Kerem Çatay ile ortak bir yapım şirketi olan Ojo Pictures'i kuran Ömer Özgüner ile bir araya geldik. Şuan ekranda Yeni Hayat, Hekimoğlu gibi başarılı dizileri yapıyorlar. Zorlu reyting yarışında güzel bir mücadele seyrediyoruz. Ömer Özgüner'i tek bir cümleyle anlatmaya kalksam, herhalde o cümlenin sonuna nokta koyamam. Bugüne kadar o kadar çok şey, o kadar başarılı işler yapmış ki biz yazarken elimiz, söylerken dilimiz yoruldu. Önce Gazetecilik, Televizyonculuk, yazarlık, şimdi de yapımcılık. Hayatını televizyon sektörüne adamış bir hayat hikayesi. Ben sordum, Ömer Özgüner anlattı.
Merhaba Ömer Bey, sosyoloji okuduktan sonra gazetecilik, yazarlık, televizyonculuk, yapımcılık, medya ve basın sektörüyle ilgili birçok deneyim ve tecrübe kazanacağınız işler yapmışsınız. En son köklü bir yapım şirketi olan Ay Yapım'ın ceosu Kerem Çatay ile ortak bir yapım şirketi olan Ojo Pictures'i kurdunuz. Kendi yapım şirketinden başka hiçbir yapım şirketiyle adı duyulmayan Kerem Çatay ile ortak bir yapım şirketi kurmaya nasıl karar verdiniz?
Siz sayınca ben de çok iş yaptığımı fark ettim (gülerek). Uzun zaman oldu sektöre gireli. Reha Muhtar'la televizyon maceram başladı. Ntv ve Star Tv de uzun yıllar çalıştım. Ardından Karga Seven ile anlaştım ve yapımcılık deneyimim başladı. 2 yılı doldurduktan sonra kendi başıma bir şeyler yapmak istedim. Kerem (Çatay) çok eskiden tanıştığım, birlikte işler yaptığım, güvendiğim bir yapımcıydı. “Neden birlikte bir yapım şirketi kurmayalım?” dedik. Böyle bir ortaklık doğdu. Yaptıkları işler, piyasadaki algıları çok iyi, ama ondan öte hem Kerem (Çatay) hem Ekrem (Çatay) abi sektörde çok önemli bir yapımcı. Biz de düşündük, belki birbirimize ayrı bir şirkette faydamız olur diye Ojo Pictures'i kurduk.
Karga Seven yapım şirketinin Türkiye'deki ayağıydınız. Burada başarılı projelerde yaptınız. Kerem Çatay'la ortaklıkla birlikte sadece yapım şirketinin mi ismi değişti yoksa Karga Seven Türkiye'den çekildi mi?
Karga Seven Türkiye'de devam ediyor. Sadece daha dijital ağırlıklı işler yapacaklar. Yapım şirketinin başında Emre Şahin var. Hatta şu anda Netflix de “Pera Palas” diye bir projeyi yapıyorlar. Benim aklımda hep ana akım medyaya proje yapmak fikri vardı. Aramızda hiçbir sorun olmadan yollarımızı ayırdık.
“Yapımcılık çok zevkli bir iş”
Dört yıl boyunca Doğuş Yayın Grubunda Star Tv'nin Genel Müdürüydünüz. Televizyon dünyasının bütün deşifrelerini biliyorsunuz. O zamanlarda bir yapım şirketi kurmak gibi bir düşünceniz var mıydı?
Benim birçok şeyi borçlu olduğum yer orasıdır. 17 yılımı geçirdim. Son 7 yılım Star Tv de geçti. Kafamda ilerisiyle ilgili hiçbir plan yoktu. Tesadüfler de büyük bir rol oynadı. Ferit Şahenk çok iyi bir patrondu. Belki de ömür boyu orada çalışacağımı zannediyordum, ama işe ait bazı gelişmeler sonucu ayrılmaya karar verdim. Oradan ayrıldıktan sonra bu fırsatlar önüme çıktı. Ben Star Tv'nin içindeyken de yapımcılarla, oyuncularla hep iç içeydim. Sadece alıp yayınlamak yerine bütün detayların içinde bulunuyordum. Belki yapımcılığa dair bir tecrübe kazanmış olabilirim.
Şu ana kadar üç, yeni yapım şirketiniz de iki dizi projesi yaptınız. Kanal ayağında değil de yapım şirketinin patronu olmanızın size artıları ve eksileri ne oldu?
Yapımcılık çok zevkli bir iş… En önce insanın kendi hayalini kurduğu, istediği şeyi ekranda görüyor olması, hayalini kurduğu şeyi ekrana çıkarması çok güzel bir şey. Bu kadar iş yaptım, benim oyum kesinlikle yapımcılıktan yana. Büyük konuşmayayım, ama bir daha televizyona dönmeyi düşünmüyorum. En büyük eksisi risk oranı yüksek. Yapımcı olduğunuz zaman daha fazla risk alıyorsunuz. Daha fazla heyecan, daha fazla stres, daha fazla sevinç, daha fazla üzüntü demek. Şuan Yeni Hayat ve Hekimoğlu dizileriniz var. İkisi de seyirci tarafından sevilen projeler. Özellikle Yeni Hayat korona virüs dolayısıyla bir türlü yayın hayatına başlayamayan bahtsız dizilerden biri oldu. Reyting tablosu halen riskli olan bir grupta. İlk önce final haberleri duyuldu, sonrasında devam kararı alındı.
Siz Yeni Hayat'ın geleceği hakkında ne söylemek istersiniz?
Yeni Hayat için yeni bir şans doğdu. Umarım uzun ömürlü olacak.
“Televizyon neredeyse son 10 yıldır böyle bir dönem yaşamamıştı”
Koronavirüs dolayısıyla birçok dizi yayın hayatını durdurdu, Yeni Hayat gibi bazı diziler de düşünülen tarih de yayınlanamadı. Pandemi tüm meslek gruplarını vurdu. Peki, televizyon dünyası bu süreci nasıl geçiriyor?
Bir zihinsel değişim olduğunu düşünüyorum. İnsanların hem psikolojik hem motivasyon açısından dünyanın çivisinin çıktığı bir dönem. Erken finaller devam dizileri zora soktu. Normalde diziler 15 Haziran da biter, Eylül'ün ilk haftası başlar, ama bu diziler pandemiden dolayı Mart ayında bitmek zorunda kaldı ve 7 ay bir boşluk oldu. Sezon finali yapamadıkları için seyirci motivasyonunu kaybetti. Hele yeni başlayan, 10 bölüm olmuş diziler de seyirci karakteri hatırlama zahmetine girmek istemiyor. Dolayısıyla yazın başlayan, Eylül ayında başlayan işler daha avantajlı oldu. Neredeyse son 10 yılda hiç böyle bir dönem yaşanmamıştı. Hem televizyon hayatımda hem kısa dönemli yapımcılık hayatımda böyle bir dönem görmedim, ama dünyanın da ne halde olduğunu düşünürsek anlaşılır bir şey. Bu sırada dijital projeler daha fazla izlenmeye başladı.
“Türkiye'de 8 kanal, 9 dizi var”
Yeni sezona giriş yapan dizilerin reyting tablosundaki bu ani düşüşünü neye bağlıyorsunuz?
Ben konsantrasyon eksikliğine bağlıyorum. Toplam izlenme de bir düşüş yok, ama ürünle bir ilişki kurma da bir zayıflık var. O yüzden sıfırdan başlayan veya Masterchef gibi aklı fazla yormayan işler iyi gidiyor. Bir de Masumlar Apartmanı, Kırmızı Oda gibi çok farklı olup, yeni başlamanın avantajını kullanan işler öne çıktı. Buradan çıkartılacak birinci ders; biraz Amerika'ya döndük. Amerika'da dört reyting ile birinci olunur. Sezon açılmadan bütün işler devreye girdiği için dal bu kadar kuşu bir arada taşıyamamaya başladı. Amerika'da dört kanal var, dört reytingle birinci olursunuz. Biz de 8 kanal, 9 dizi var. Haliyle alınan sonuçlar biraz böyle oluyor. Şuan format işi olan Hekimoğlu yurtdışında yayınlanan Doctor House adlı bir diziydi. Ülkemizde de format projelerin izlenirliği arttı. Neredeyse özgün projelerden daha fazla yer almaya başladı. Sizce Türkiye format projeler konusunda başarılı mı? Bence çok başarılı... Bazı ürünler kendi orijinalinden daha fazla yurtdışı satışı elde ediyor. Format projenin avantajı, dünyaca bir süzgeçten geçmiş oluyor. Artık insanların beğenileri evrensel… Format projeler bu evrensel testlerden geçtiği için bence daha güvenliler. Format diziler size bir yapı sunuyor ve siz o yapı üzerinden ilerliyorsunuz.
“Hekimoğlu için aklımıza ilk gelen isim Timuçin Esen'di”
Siz bir projeyi Türkiye'ye yansıtırken en çok neye dikkat edersiniz?
Çok Türkçeleşmeden, Türkleşmesine dikkat ederim. o projeyi alıp Türkiye'de simültane yapar gibi yapmak değil de onu lokalleştirmeye çalışırız. Mesela Hekimoğlu dizisinde Timuçin Esen hem oyunculuğuyla hem de karaktere kattığı dünyayla bunu gerçekleştirdi. Kadrodaki diğer isimler de çok kuvvetli; Ebru Özkan, Okan Yalabık, Aytaç Şaşmaz, Kaan Yıldırım, Damla Colbey ile birlikte güzel bir ekip işi oluşturduk. Doctor House Türkiye'ye uyarlanacağı zaman aklınıza ilk gelen isim Timuçin Esen'miydi? İlk düşündüğümüz Timuçin Esen'di, ama sonra Halit Ergenç ile yol aldık. Biz başka bir kanalla görüşüyorduk. Kanal D tekrar “Biz yapalım Hekimoğlu'nu deyince Halit'le başka bir kanal için görüşüyorduk. O zaman direkt Timuçin Esen'e gittik. Rol onun kısmetiymiş.
Siz projelerinizde oyuncu seçerken, senaryo işlerken işin içine ne kadar müdahalede olan yapımcılardansınız?
Her zaman etkileşimdeyizdir. Ben bütün süreçlerde olmaya çalışıyorum.
Özgün bir projeye şans vermek mi daha riskli yoksa özgün bir proje yapmak mı?
Türkiye'de 60'a yakın ticaret odasına kayıtlı yapımcı var. Çoğu da işlerini çok güzel yapıyor. Onların arasından sıyrılmak istiyoruz. Özgün senaryoya açığız, ama yapım şirketi olarak formatlara, güncel ya da klasik romanlara, gerçek olaylara dayalı bir dünyayı hayal ediyoruz. Bunları yapan bir yapım şirketi olmak istiyoruz. Futbolda çok güzel bir laf vardır; atanla tutanın varsa maçı kazanırsın. Bizim hikayelerimizin çoğunun başı yok. Başı olsa finali yok. O yüzden başı sonu belli olan işlere ağırlık veriyoruz, ama bu yapım şirketi özgün senaryo yapmaz demek değil. Yeni Hayat özgün bir proje. Bu tarz sevdiğimiz işleri yaparız, ama esas Hekimoğlu, Her Yerde Sen gibi işler yapmayı hedefliyoruz. “Bu dönem sert, yaşanmış hayat hikayeleri izleniyor” Şuan ekranda neredeyse her gün kıran kırana bir savaş dönüyor. Sizin de biraz önce dediğiniz gibi her kanalda bir dizi var.
Genel olarak yeni sezona, gelecek işlere, rakiplere bakarsak bu sezon dişli geçecek diyebilir misiniz?
Her sene çok kritik geçer. Bu senenin ilavesi kafa dağınıklığı, ama ben eninde sonunda bunun rayına oturacağını düşünüyorum. Türkiye'de izleme geleneği olan bir reyting sistemi var. Eğer dünyada ilave şeyler olmazsa, her şey rutininde giderse Kasım, Aralık ayı gibi daha gerçekçi bir tabloyla karşı karşıya kalırız.
Rakiplerinizi takip ediyor musunuz?
Hepsini takip ediyorum. Kendi projeleriniz dışında beğendiğiniz bir proje var mı? Menajerimi Ara, Masumlar Apartmanı, Kuruluş Osman, Mucize Doktor rakip, ama beğeniyorum. Bunlar radarıma giren işler. Ekrana baktığımızda çok iyi dediğimiz işler tutmuyor, uzun sürmez dediğimiz işler de sezonlar sürüyor.
Siz yıllarca televizyon dünyasının merkezinde yer aldınız. Bugün önünüze bir iş geldiğinde ya da ekran da izlediğinizde o işin tutup tutmayacağını anlayabiliyor musunuz?
Sadece tecrübe yetmiyor. Hissettikleriniz daha önemlidir. Faruk Bayhan, Ekrem Çatay, yılların tecrübesi ve hissiyatıyla doğru işi seçebiliyor. Yine de kimse bir işin tutup tutmayacağını %100 bilemez. Bazı işler sandığınızın çok üstünde sonuçlanabilir, bazıları hiç düşünmediğiniz kadar düşebilir. Bunun için toplumu takip etmek, seyircinin ihtiyaçlarını gören kazanıyor. Ama bazı dönemler oluyor; kadın entrikaların, tarihi dizilerin, taşra dizilerinin dönemi oluyor. Bu dönemde öne çıkan diziler çoğunlukla naif işler. Sert, yaşanmış hayat hikayeleri isteniliyor. Toplum biraz daha uçlardaki duyguları satın alıyor. Bizim zamanımızda “Zaten yaşadığını verme seyirciye. Ona göremediğini ver!” derlerdi. Bu giderek “Ne yaşıyorlarsa onu ver, öyle rahatlasınlar” a döndü. Ekranda otururken “Onunda başına bu geliyor!” demek seyirciyi mutlu ediyor.
“Bu işe başladığım günden beri her aşamasını çok seviyorum”
Ojo Pictures olarak bir sinema filminde veya dijital platformlarda da yer almayı düşünüyor musunuz?
Yelpazemizi geniş tutuyoruz, ama şuan da zaten yoğunlaştığımız iki işimiz var. Bir kanalla da yine format bir proje düşünüyoruz. Hayatınızı televizyon, basın sektörüne adamışsınız. Geriye dönüp baktığınızda ne görüyorsunuz? Başka bir iş yapamazdım. Beceremezdim. Bu işe başladığım günden beri her aşamasını çok seviyorum. Daha iyisi herhalde olmazdı.
“Televizyonda hep bir dayanışma içindesiniz, ama roman yazarken tek başınasınız”
Koltuğunuzdan kalkıp, ceketinizi astığınızda Ömer Özgüner'in yapmaktan hoşlandığı şeyler neler? İş adamı Ömer'i o saatlerde geride bırakabiliyor musunuz yoksa bedeniniz başka bir yerde olsa bile aklınız işlerde mi kalıyor?
Aile her şeyden önemli, çok yakın bir arkadaş grubum var, onlarla geçirdiğim zaman önemli, ama aklınızın hep bir yerinde bununla yaşamak zorunda kalıyorsunuz. Çünkü ne senaryo bitiyor, ne reji bitiyor, ne rekabet bitiyor. 7/24 yaşayan bir şey.
2009 yılında bir aşk romanı yazdınız. Bir habercinin aşk romanı yazması oldukça ilgi çekmişti. Hatta kitabınız için “Bir arayışın kitabı” demiştiniz. Yeni bir roman düşünüyor musunuz?
Edebiyat çok ayrı ve zor bir yolculuktur. Bir ürünü sıfırdan, kendi dünyanızdan hayata geçirmek bambaşka bir duygu… Televizyonda hep birileriyle dayanışma içindesiniz, ama roman yazarken tek başınasınız. Şuan için taslağı duran bir şey var, ama roman diline dökülmedi.
“Yine format bir iş yapmayı düşünüyoruz.”
Yoğunluğunuz arasında vakit ayırıp röportaj teklifimi kabul ettiniz. Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederim. Son olarak, ülkenin en başarılı yapım şirketinin ceosu Kerem Çatay ile ortaklığa imza attınız. Ojo Pictures'i önümüzdeki günlerde daha çok hangi temalı projelerin içerisinde izleyeceğiz? Şuan için düşündüğünüz proje veya yapım olarak yapmak istediğiniz bir proje konusu var mı?
Dediğim gibi yine bir format proje düşünüyoruz. O da kriminal ve hukuk üzerine bir konusu var. Onun çalışmasını yapıyoruz. Yakın zamanda tamamlanırsa haberini vereceğiz.
Kaynak: Yeni Çağrı Gazetesi