Billur Kalkavan, kanser olduğunu nasıl öğrendi? İlk kez anlattı!
Billur Kalkavan'ın kansere yakalandığı, Hamdi Alkan'ın paylaşımıyla ortaya çıktı. COVID-19 tedavisi sonrası akciğer kanseri teşhisi konulan oyuncu, 'Hastalanmasam belki de kanseri çok daha geç fark edecektik' dedi.
Oyuncu Billur Kalkavan’ın akciğer kanserine yakalandığı ve 1.5 aydır tedavi gördüğü ortaya çıktı.
Kalkavan’ı ziyarete giden yakın dostu Hamdi Alkan, ünlü oyuncuyla fotoğrafını sosyal medyada “Güzel yüreğin ve enerjin bu hastalığı yenecektir Billurcuğum. Daima yanındayım” notuyla paylaştı.
Hürriyet'ten İsmail Bayrak'ın haberine göre, kemoterapi tedavisi gören ve saçları dökülen Kalkavan, hastalığının gördüğü Koronavirüs tedavisi sonrası teşhis edildiğini söyledi:
“Ocak ayında COVID olmuştum. Ayakta atlattım. Ama sonrasında nefesimde bir sıkıntı oldu. Nefes alırken içim sıkışıyordu. Oysa ben sigara bile içmem. Hatta nezle dahi olmazdım. ‘COVID hasar bırakıyor’ diyorlardı, ben de öyle sandım. Doktora gittim ve bir film çekildi. Süreç öyle başladı. Ameliyat yerine kemoterapiyi uygun gördüler. Şimdi üçüncü kemoterapiyi alacağım. Tedavi sürecim çok iyi gidiyor. Koç Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi oluyorum. Bir anlamda koronaya müteşekkirim, hastalanmasam belki de kanseri çok daha geç fark edecektik.”
Yeniden doğuş
Billur Kalkavan, bu süreci “yeni bir başlangıç” olarak gördüğünü söyledi. “Bende de hata vardı, son dönemde kendimi ihmal etmiştim” diyen ünlü oyuncu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ama bu benim için yeniden doğuş. Yeni bir başlangıç. Kendimi doktorlarıma emanet ettim. İnsanlara da tavsiyem, internete girip bakmasınlar, hekimlere güvensinler.”
Lütfen aramayın mesaj atın!
Billur Kalkavan, sosyal medya hesabından Hamdi Alkan ile çekildikleri fotoğrafı paylaşıp altına şu not düştü: 'Bugün Hamdi Alkan'ım ziyaretime geldi ve izin istedi 'paylaşabilir miyim' diye. Beni bu kadar sevdiğinizi bilmiyordum. Valla çok mutlu oldum Allah razı olsun. Ben fotoğrafı biraz düzelttim ama kusura bakmayın. Bir ricam var 'lütfen aramayın mesaj atın, çok yoruluyorum.'
'Zengin çocuğu olmak zor bir şey'
Liseyi Amerika'da tamamladı. UCLA Üniversitesi'nden psikoloji dersleri aldı. Sinemadaki ilk rolünde, 1969 tarihli "Ayrı Dünyalar adlı" filmde, Erol Taş'ın canlandırdığı kötü adam tarafından fidye için kaçırılan bir çocuğu canlandırdı. Armatör bir babanın kızı olarak dünyaya gelen Billur Kalkavan, çocukluk yıllarını ve ailesini konuk olduğu programda anlatmıştı:
“Benim babam sofra kurallarına inanılmaz önem veren bir adamdı. Hayatımda bu kadar sofraya dikkat eden bir adam görmedim. Mesela ‘baba ben sınıfta kaldım’ desem ‘seneye geçersin’ derdi. Ama kolunu sofraya koyduğum zaman kızardı. Sofraya oturmadan önce traş olup gelirdi. Ev için dikilmiş özel kıyafetlerini giyerdi.
Bu kadar sert kuralları başka hiçbir arkadaşımın evinde görmedim. İyi ki de yapmış! Çünkü ben hayatta öğrendiğim birçok şeyi o sofrada öğrenmişim şimdi anlıyorum, muhabbet ederdik çünkü…
Oxford Felsefe mezunuydu. Babam konuşmasın da kim konuşsun? Ben sanattan, edebiyata birçok şeyi babamdan öğrendim. Ayaklı kütüphane gibiydi…
Sınıfta kaldım babam bir şey demedi!
Liseye giderken kaldım, babam bir şey demedi. Amerika’ya gittim orada bitirdim. Çünkü sevmiyordum okula gitmeyi. Ben hiçbir zaman okula gitmeyi sevmedim. Evde o kadar çok şey öğretiliyordu ki bir de okula gidip bir şeyler öğrenmekten sıkılıyordum.
Okul hayatım boyunca çok tacize uğradım. Fiziksel, sözsel her türlü tacize uğradım. Çünkü 3 bin kişiydi Maarif Koleji (Kadıköy Anadolu Lisesi) o zaman bir tek ben sarışındım. Sınıfa doluşuyorlardı beni görebilmek için teneffüslerde dışarı çıkamıyordum, korkuyordum.
Asıl armatör dedemdir
Bizim ailenin zenginliği dedemden gelir. Babama ‘armatör’ diyorlar ama asıl armatör dedemdir. Dedem 1990’de gelmiş İstanbul’a Fatih’e yerleşmiş sonra Beylerbeyi’ndeki o yalıyı almış. Hatta babam derdi ki ’16 bin liraya almış’ şimdi herhalde yüzlerce milyon dolar ediyor. Ailede okuyan tek adam babam…
Babam, dedemden kalan parayla hayatını sürdürdü. Çok para çaldırdı, kaptırdı! Bir sürü şirketi vardı hep başkalarına devretti. Vergi rekortmenleri listesinde olan bir adamdı babam. Tabii hazıra dağ dayanmıyor…
Kendi gibi arkadaşları vardı, hayatı seven adamlardı. Zengin çocuğu olmak zor bir şey, hırs olmuyor insanda. Bende de hırs yoktur, ‘olmuyorsa olmaz’ işim olursa yaparım olmazsa da umursamam.
Ben de hayatı yaşamayı seviyorum. Görüntü olarak anneme, karakter olarak babama benziyorum. Tek farkım sorumlu biriyim…
Babamın iflas ettiği zamanı ben bilmiyorum onu annem bilir. Büyük bir zenginin parasız kalması bir fakirin yaşamı gibi değil. ‘Ihlamurlar Altında’ dizisinde bizim aile iflas ediyordu beni Gaziosmanpaşa’da bir gecekonduya koydular. Dedim ki ‘olmaz, mantık dışı’ tamam halk seviyor öyle ajitasyonu ama zenginin iflasını ben çok iyi biliyorum büyük bir yalından küçük bir yalıya taşınırsın. Zengin adam gidip iflas edince Gaziosmanpaşa’da yaşamıyor. Küçümsediğim için söylemiyorum kimse yanlış anlamasın ama öyle değil o işler. Daha küçültürsün hayatını… O dönem sözümü geçirememiştim ama Gaziosmanpaşa’da da güzel zaman geçirmiştim. Benim hayattaki ana amacım keyif almaktır. Ben her zaman özgürlüğü seçtim, evime haciz de geldi borçlandım da… Bir sürü hayalim var birçok şey yapak istiyorum.
Ev temizlemeye bayılıyorum. Ayda bir temizlik için birisi gelir onun dışında temizliğimi kendim yapıyorum. Sekiz kedimiz var onların yemekleriyle başlıyorum, evi sil, süpür, Yemek yap bu şekilde geçiyor zaman…”