Oyuncu Sera Tokdemir, asla oynamam dediği o rolü açıkladı
Hepimizin ekranlardan ve beyaz perdeden tanıdığı ancak son yıllarda yaptığı müzik çalışmalarıyla da adından sıkça söz ettiren oyuncu, şarkıcı, söz yazarı ve besteci Sera Tokdemir, asla oynamam dediği o rolü açıkladı.
Rahmetli iş insanı, ünlü yarış atı sahibi ve yetiştiricisi Ahmet Tokdemir ve Serap Tokdemir'in kızları olarak 1981 yılında Mersin'de doğan Sera Tokdemir, liseyi Özel Akdeniz Palmiye Koleji'nde bitirdikten sonra 2000 yılında Bilkent Üniversitesi'nden (TOMYO) mezun oldu. 2003 yılında Beşiktaş JK kalecilerinden Göksel Gencer ile evlendi ve bu evliliğinden Boran Gencer adında bir oğlu oldu. Tokdemir'in 6 yıl süren evliliği 2009 yılında sona erdi.
Daha sonra Zirve Sanat Merkezi'nde tiyatro, şan ve diksiyon eğitimi alarak tiyatroya başladı. 2009 yılında da Plato Film Okulu'nda Ayla Algan yönetiminde oyuncu yönetimi, beden dili, dublaj, sinema-dizi-reklam oyunculuğu eğitimi aldı.
Birçok sinema, dizi, reklam ve klip çalışmalarında yer alan oyuncu, pek çok tiyatro oyununda da rol aldı.
Kapalı Çarşı, Kanıt, Hayat Devam Ediyor, Ben de Özledim, Analı Oğullu, Kertenkele, Diriliş Ertuğrul ve Tozkoparan İskender gibi diziler; Hırçın Kız Kadife, Çakallarla Dans 1, Bana Bir Soygun Yaz, Su ve Ateş, Bizim Hikâye, Mucize 2 Aşk gibi başarılı filmlerin yanı sıra, normalleşme sürecinin başlamasıyla birlikte vizyona girecek olan, yapımı tamamlanmış, Müfreze, Aşk Çağırırsan Gelir, Vay Halime, Zoraki Misafir gibi yepyeni filmlerle beyaz perdede boy göstermeye hazırlanan oyuncu Sera Tokdemir, Snob Magazin'den Profesyonel Koç & mentor Çiğdem Çalışkanoğlu’nun sorularını yanıtladı.
Pek çok oyuncuyu belli başlı ve birbirine benzer karakterler oynarken görüyoruz. Oyuncu olarak, sizin böyle kalıplaşmış bir karakteriniz var mı?
Tiyatroda, sinemada, dizide, reklamlarda oynadığım karakterler birbirinden farklıydı. Oynadığım hikayelerin türlerinin de farklı olması benim kısmetim oldu. Dramda ya da komedi projelerinde oynamak yelpazemin genişlemesine vesile oldu. Bu da her tür projede düşünülmemi beraberinde getirdi.
Asla oynamam dediğiniz bir rol var mı?
Bu tarz soruların cevapları oyuncuları ikiye böler genelde ama başkasının doğrusu benim yanlışım olabileceği gibi, benim doğrum da başkasının yanlışı olabilir ve cevabım şu ki sevişen bir kadını asla oynamam. Bu mesleki bir doğru olmayabilir fakat bu benim doğrum. Sevişme sahnesinde karakter sevişiyor olabilir ama sonuçta beden benim bedenim. Oyunculuk aynı zamanda kendini özgür bırakmak, o an’a bırakmak ve ben böyle bir sahnede kendimi o an’a bırakamayacağımdan emin olduğum için asla diyorum. Bu şayet oyunculukta bir eksiğim gibi duruyorsa, bu eksiğim beni sevişmekten daha fazla rahatsız etmez. Çakallarla Dans filmindeki sahnede sevişildiği düşünüldü hep. Bu vesileyle bu yanlış bilgiyi de düzeltmiş olayım, filmde kamera açılarıyla ve montajla sevişmiş gibi gösterildik ama sevişmedik. Bana senaryo geldiğinde, yönetmenimiz ve yapımcımız Murat Şeker’le bu durumumu paylaşıp rolden affımı rica etmiştim. Benim projede olmamı çok istediğinden ve benim de aynı istekte olduğumu bildiğinden sağ olsun beni mutsuz edecek hiçbir şey çekmedi. Ve aslında bu vesileyle kamera açılarıyla da bu tarz bir sahnenin öyleymiş gibi çekilebileceğini görmüş oldum. Bir çok filmde rastlamışsınızdır, yatağa giriyorlar ışık kapanıyor ve aynı yatakta uyandıklarında biz onların bir şeyler yaşadığını anlayabiliyoruz. Bunu seyirciye anlatmak için mutlaka bedenlerle anlatma zorunluluğu yok bence, birçok örnekte olduğu gibi. Hikaye gereği olması gereken durumlar da olabiliyordur elbet ama bu sebeple, oynamayacağım rolü kabul etmem, kabul ettiğim rolü de oynarım.
Oynamayı çok istediğiniz bir rol var mı?
Bu soru karşıma her çıktığında Benjamin Button gibi hissetmeyi çok isterdim diyordum. Artık nasıl bir istemişsem, bizim Hikaye sinema filminde hem yaşlılığımı hem gençliğimi oynamıştım. Bir savaşçıyı, bir polisi, bir deliyi ve yine Diriliş dizisindeki gibi tarihi bir projede oynamayı yine çok isterdim. Kısmet..
Mesleğe başlarken ünlü olmak sizin için ne kadar önemliydi?
Ünlü olmaktan ziyade o ünü getirecek kadar güzel olan bir hikayenin parçası olmak önemliydi benim için. Ün önemsizdi kısacası. Zaten çocukluğumdan beri ben hep ünlü gibiydim :) ailemde, okulumda, çevremde.. Zaten babam da tanınan biriydi.. Tek fark Sera Tokdemir olarak tanınmak oldu. Ünlü olmayı değil, insanlarla etkileşimde olmayı sevdim ben.
İlk defa ünlü olduğunuzu nasıl anladınız?
Ben halen pek anlamadım :) tanımadığım insanlara da gülümseyen biri olduğum için bazen biri bana gülümsediğinde beni tanıdığı için gülümsediğini anlayamaya biliyorum, ta ki yanıma gelip konuşana ya da fotoğraf çekilmek isteyene kadar. Ünlü olma durumu oyunculuktan geliyor ve ben de oyunculuğu sadece sahnede yaşamayı tercih ettiğim için dışarıda unutuyorum insanların beni tanıdıklarını. Gerçi çoğu zaman beni bana benzetiyorlar. Canlandırdığım karakterlerle Sera’nın farklı olduğunu, farklı göründüğünü bilmek de beni ayrıca mutlu ediyor.
Siz oynarken yönetmene teslim olabilen oyunculardan mısınız? Yoksa kendi bildiği gibi oynayan bir oyuncu musunuz?
Yönetmenimin bana oyun vermesini isterim. Sahneyi okuduğumuzda aynı şeyi hayal ediyorsak zaten hem teslim olmuşumdur hem de kendi bildiğimi okuyorumdur. Yönetmenimin bana olan inancı beni çok motive eder. Çok zor bir sahnede hadi Sera cümlesi bile yapabileceğimin maksimumunu yapmamı sağlar. Mesela Tozkoparan İskender’de geçen hafta çekilen bir sahnede, sevgili Çağan Efe Ak ile duygusal bir sahnemiz vardı. Yönetmenimiz Bora Hoca’nın, oyuncu arkadaşlarımızın ve tüm ekibin sahneye odaklanması ve bize kuvvet veren bakışları Çağan’la beni o kadar etkiledi ki.. Sahne bittiğinde kocaman bir alkış geldi ve herkes ağlıyordu.. Bunun mutluluğunu kelimelerle anlatabilmem mümkün değil.. Kendi bildiğini okumak sürüden ayrılmak gibi gelir bana. Senarist, yönetmen, oyuncu, sahnedeki diğer oyuncular ve hatta ekibin o anki motivasyonunun sonucudur aslolan.
Ayna karşısında gördüğünüz kişiye karşı hissettiğiniz en güçlü duygu ne?
Aşk. Aynaya bakınca kendimi görmüyorum sadece. Yaradanı görüyorum. Aşk orada başlıyor zaten. Sonra annemi görüyorum, babamı görüyorum. Babam vefat ettiğinde, aynaya bakıp O’ndan bana kalan en muazzam hatıranın kendim olduğunu fark etmiştim mesela. Babamın bir parçası ,ben.. Yaşam koçum Çiğdem Çalışkanoğlu uyanıp aynada kendime gülümsememi söyler hep :) gülümsüyorum, seviyorum, bazen kızıyorum, bazen ay bugün ne kadar da güzel görünmüyorum diyorum. Tıpkı ikili aşklardaki gibi aynı zamanda. Ona kızarsın, küsersin, seversin ve fakat ne olursa olsun ondan vazgeçemezsin ya; aşk gerçekse tabi.. Burada da kendinle aynadaki sen arasında bir aşk var. Ne olursa olsun vazgeçmediğin ve aşık olmaya devam ettiğin. Önce kendini sevmezsen bir başkasını zaten sevemezsin. Aşk kendi içinde başlar..
Kendinizle ilgili hâlâ keşfedemediğiniz ya da yeni yeni öğrendiğiniz şeyler var mı?
Her gün kendimle ilgili olumlu ve olumsuz bi şeyler keşfediyorum. İçimde yolculuk gibi. Mesela ahşap boyama yapmaya çalıştım ve el becerimin ne kadar da olmadığını fark ettim :) resim yapamam hiç. Çöp adam,dumanı tüten bir ev ve yonca çizebiliyorum sadece. O kadar kötü çiziyorum ki bunların ne olduğunu sadece ben anlayabiliyorum çizdikten sonra. Fakat el becerisine girer mi bilmiyorum ama gitar çalabiliyorum,belki de bir enstrüman çalmanın el becerisinden ziyade ruha ve müzik kulağına ihtiyacı olduğundan. Tango dersi alırken dansa çok yatkın olduğumu öğrenmem de keşiflerim arasında. Denemeden bilemiyoruz dedikleri buymuş demek ki. Çok güzel kayak yaparım yıllardır ama buz patenini beceremedim. Sabırsız olduğumu hep biliyordum ama sabırsızca sabırsız olduğumu öğrendiğim bir dönemdeyim. Beni heyecanlandıran bir şey hemen olsun istiyorum. Kimi için hemen kelimesinin anlamı belki bir aydır kimi için belki bir saniyedir,sonuçta zaman kişiseldir ama benim için hemenin anlamı hemen :) yani düşündüğüm, hissettiğim an. Bunu öğrenmek sabırlı olmayı da öğrenmeme vesile olacak inşallah. Yaş aldıkça içimdeki benlerle tanışa tanışa bir hal oldum. Hepsini ayrı ayrı seviyorum tabi.
Şu sıralar sizi, TRT’de yayınlanan Tozkoparan dizisinde izliyoruz. Canlandırdığınız karakterden biraz bahseder misiniz?
Canım Rüya Öğretmen. İçimde böyle bir insanın yaşadığına o kadar mutluyum ki..Rüya Hoca Tarih öğretmeni ve okul müdürü. Öğrencilerinin hepsini kendi evladı gibi seviyor. Tek isteği,onları vatana millete hayırlı olacak birer birey olarak mezun etmek. Çok naif,neşeli,cana yakın biri Rüya Hoca. Öğretmenden çok anne gibi. Çocuklarının doğrularında yanında olduğu kadar,yanlışlarında da yanlarında olup bir pusula gibi yön vermeye çalışıyor. Ve yönünü de çocukları sayesinde buluyor aynı zamanda. Çünkü onları çok seviyor. Tıpkı benim çocuk oyuncu arkadaşlarımı sevdiğim gibi :) hepsi ayrı ayrı aileleri tarafından çok iyi yetiştirilmiş ve oyuncu eğitmenleri Dilara ve Güliz tarafından müthiş eğitilen çok da yetenekli çocuklar. Rol arkadaşlarım da birbirinden tatlı. Gökhan ve Burak mesela. Onlar aynı ekiple yıllardır bir arada olmalarına rağmen,bize kendimizi sanki biz de ilk günden beri bir aradaymış gibi içeride hissettirdiler. Gülsüm, Esin, Mehmet Emin hepimiz aile gibi olduk. Suna abla ile beraber oynadığımız üçüncü proje ve her seferinde yeniden hayran oluyorum Suna ablama. Tüm rol arkadaşlarım,büyüklerim ve ekibimiz olarak çok güzel bir setimiz ve sevgi-saygı çerçevesinde bir iletişimimiz var. Yapımcılarımız Elif Hanım ve Emrah Bey’in de bu güzel set ortamındaki payları çok büyük. Ay ne kadar parlıyorsa,o kadar aydınlanırız misali..biz pırıl pırıl parlıyoruz maşallah :)
Biraz da yeni projelerden bahsedelim. var mı yeni bir projeniz?
Geçtiğimiz ay Zoraki Misafir adlı sinema filmimizin çekimlerini tamamladık. MGX film imzalı,Bülent İşbilen’in yönetmenliğini yaptığı ve Mustafa Üstündağ, Uğur Yücel, Murat Akkoyunlu, Ayşe Kökçü, Gürgen Öz ve bir çok kıymetli rol arkadaşlarımın ve büyüklerimin olduğu şahane bir kadromuz ve müthiş bir enerjimiz vardı. Pandemiden sonra vizyona girdiğinde yılın komedi filmi olabilir gibi haklı bir iddiam var. Yolumuz açık, gişemiz bol olsun. Bunun dışında yazın Hüsnü Şenlendirici ile başrolünü paylaştığımız Vay Halime isimli bir filmde oynadım. O da eski Türk filmleri tadında. Ege’li hırçın ama konu aşk olunca utanan bir kızı canlandırdım. Bunun dışında geçen sene çekilen, yapımcılığını Cesur Taş’ın yönetmenliğini Emre Kavuk’un üstlendiği Aşk Çağırırsan Gelir de vizyona girmeyi bekleyen filmlerimizden. Menajerim Yelda Gürkan’la okumakta olduğumuz yeni sinema filmi projeleri de var şu anda. Hayırlısı olsun..
Şarkı sözü ve beste yapmaya nasıl karar verdiniz?
Karar vermiyorum ki, içimden geliyor.. Başlangıç yeri şiirdi. Ortaokulda Edebiyat Öğretmenim rahmetli Mustafa Akkaya bir gün bana Sera’cım Atatürk ve Çanakkale ile ilgili şiir yazmanı istiyorum, yarışmaya katılacağız dedi. Hocam ben hiç şiir yazmadım ki dedim. Edebiyatın çok iyi yazarsın ben inanıyorum dedi. Bu inançla dokuz kıtalık bir şiir yazdım. Bir kaç hafta sonra okula telefon geldi, Sera Tokdemir dereceye girdi diye. Okul olarak servislere binip Kültür Merkezine gittik. İl birincisi seçilmiştim. Kürsüye çıkıp bağıra bağıra okudum şiirimi. O günden sonra şiir yazdım hep. Başka derecelerin de oldu. Sonra şarkı yazmaya bestelemeye başladım. Yazdım koydum kenara hep. Ta ki doğru zamandaki kısmetim gelene kadar. Sevgili Sinan (Akçıl) kıymetli patronumuz Samsun Demir’le tanışmama vesile oldu. Samsun Bey bana ve şarkıma inandı. Canım arkadaşım Mustafa (Ceceli) şarkımın aranjesini üstlendi. Bu mutluluk yetmiyor gibi bir de düet yaptı şarkıma. 2009’da Mustafa’nın Limon Çiçekleri klibinde oynamıştım. Tam 10 yıl sonra Mustafa da benim klibimde oynamış oldu. Böylelikle sözü müziği bana ait ilk şarkım Aşk Haklıyı Seçmiyor’u dinleyiciyle buluşturmuş olduk. Eser sahibi ünvanım var şimdi. Acayip havalı hissediyorum :)
Sizi daha çok Serdar Ortaç’la çalışırken görüyoruz. Özel bir sebebi var mı?
Enerjimiz ruhumuz tutmuştu o dönem..Serdar’la da yine Sinan tanıştırmıştı bizi. Sinan Serdar’a Sera çok güzel şarkılar yapıyor dedi. Serdar da birlikte şarkı yapmayı deneyelim mi dedi. Bu da soru muydu :) beste fabrikatörü popun kralı benimle şarkı yapmak istiyordu. Ertesi gün başladık denemeye. Ve aynı gece Yadigar,Biz İstemezsek ve Adalet şarkılarını yaptık. Serdar sende gençliğimdeki enerjiyi görüyorum dedi. Bir hazine buldum dedi benim için bir röportajında.. Yadigar’ı Serdar geçen yaz çıkardı. Sözü-Müziği ikimize ait. Adalet Kaan Yıldız feat. Serdar Ortaç olarak çıkmak üzere önümüzdeki ay içinde. Biz İstemezsek de yazın çıkıp hit oldu ve Spotify dünya listesine girdi. Biz İstemezsek şarkısını Serdar bana attığında sadece şarkının A’sı vardı. B’sini ve nakaratını tamamen değiştirip Serdar’a attığımda çok mutlu olmuştu. Benim buradaki tek mutsuzluğum,her ne kadar Söz-müzik Serdar Ortaç&Sera Tokdemir yazsa da,şarkıları Serdar yaptı gibi düşünülüyor. Oysa ki sabahlara kadar verdiğim ciddi bir emeğim var ortada. Tabi Serdar bunu çok fazla dile getirmediği için böyle algılanmasını da anlayabiliyorum. Bu sebeple Serdar’a kırgınlığım devam ediyor zaten..seviyoruz o ayrı..
Şarkılarınızı okumasını çok istediğiniz biri var mı?
Vardı,var. Superstarımız Ajda Pekkan’dan yazdığım sözleri duymayı çok isterdim ve bu hayalim gerçekleşiyor. Sözleri bana müziği Serdar Ortaç’a ait şarkımızı duyacağız inşallah superstarımızın sesinden. Bundan daha büyük gurur duyamazdım..Mustafa Ceceli okusun çok isterdim bir de. Sevgili Mustafa ve eşi Selin için bir şarkı yazmıştım Saklım diye. Bu şarkıyı çıkaracağı günü sabırsızlıkla bekliyorum. Bunun dışında Yıldız Tilbe’nin,Tarkan’ın,Ebru Gündeş’in de sesinden şarkılarımı duymayı çok isterdim. Kısmet,belki bir gün o da olur.
Türkiye’den kiminle düet yapmak isterdiniz?
Mustafa Ceceli ile yine :)
Müzik yaşamınızla ilgili sizi en çok mutlu eden şey ne oldu?
Ne olmadı ki..benim mesleğim oyunculuk. Müzik benim ilgi alanım. Geçtiğimiz haftalarda Sinan Akçıl’ın programına konuk olmuştum,sonuçta müzik programı ve biz şarkılar söyledik. Sinan dedi ki,insanlar seni şarkıcı olarak da evlerine kabul etti. Oradan bakınca böyle görünüyor olması beni çok mutlu etti. Ben tabi ki haddimi de yerimi de biliyorum. Zaten ben şarkı çıkarırken hiçbir zaman muhteşem sesli şarkıcınız geldi gibi bir iddiam olmadı,olamaz da. Bu sebeple canım yönetmenim Murad Küçük kısa film tadında şahane bir klip çekti ekibiyle birlikte. Bu da bana kendimi oyuncu Sera şarkı söylüyormuş gibi hissettirdi. Seviyorum şarkı söylemeyi :) klip izlenmemiz 15 Milyonu bulmuş durumda. Çok iyi bir rakammış bu..
Bunun dışında radyoların bana destek vermesi de beni çok mutlu etti. Burada tabi ki radyo pr’cımız Emel Yalçın’ın etkisi çok büyük olsa da tüm radyocu arkadaşlarıma ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Ve tabi ki dinleyicilerimize..siz sevdikçe,dinledikçe ben yazmaya da bestelemeye de yılda bir de olsa söylemeye de devam edeceğim inşallah..
Geldiğiniz noktada kendinizi nerede görüyorsunuz?
Yürümeye devam ediyorum. Yürüdükçe yol olur. Yol bitmez çıkmaz sokağa sapmadıkça. Bazen duruyorum,bazen düşüyorum. Ama düşmeden kalkmayı öğrenemeyiz ki. Yürümeden koşmayı öğrenemeyiz. Bazen de dururken bile varırsın varmak istediğine, o da sana doğru geliyorsa. Ayla Algan Hocamı anmak istiyorum son cevabımda.. Bildiğim her şeyin başlangıcı canım Hocam. Her röportajında anlatır beni. Özellikle ağladığım sahneleri. Çünkü Ayla Hocam’ın dediği gibi sorarım ben yönetmene,gözyaşını şurada tutayım mı yoksa akıtayım mı diye. Tabi aslolan oyuncunun ağlamasından ziyade seyircinin ağlamasıdır. Duygusal bir sahnede sen ağladığında bunun seyirciye geçmemesinden daha önemlidir sen ağlamasan da seyircinin ağlaması. Ağlamaktan ziyade o duyguyu hissetmesi. Hayatıma dokunan herkese çok teşekkür ediyorum. En çok da beni izleyen ve destek olan,beni hiç tanımadan evlerine misafir eden canım izleyiciye..biz onlarla birlikte yürümeye devam ediyoruz sevgi yumağı şeklinde. :)