Damla Zararsız

Dinle beni…

Damla Zararsız

İletişim, iki yönlü bir süreçtir. İletişime dair her yazıda her sunumda bu cümle mutlaka yer alır. Mesajın kaynağı ve alıcısı, iletişimin temel öğeleridir. Hepimiz ezberledik bu cümleleri.

Peki, gerçekten öyle mi?

Her mesajımız alıcıya ulaşıyor mu?

Yoksa giderken yolunu mu kaybediyor?

Ne zamandır bu böyle, bilmiyorum. O yüzden “Son yıllarda...” diye başlamayacağım cümleye. Artık-belki de hep öyleydi-o kadar yalnızız ki, hepimiz anlaşılmak istiyoruz ancak bizi dinleyip anlayacak kimse yok etrafımızda. Konuşmuyor çırpınıyoruz duyan yok.

Biriyle konuşurken göz teması kurup tüm dikkatini karşı tarafa verenler beni anlar. Bir kez yakalandın mı, o gözlere arkası gelmez. Sabah ne yediğinden başlayıp akşam izlediği diziye kadar tüm gününü dünyanın en ilgi çekici hikayesiymiş gibi anlatır. Bir de bakarsınız, kullandığı ilaçlara kadar her şeyi anlatmış ancak size tek kelimelik fırsat vermemiş. Anlatacak tüm malzemeleri bitince döner size, “Sen nasılsın?” derse, şanslısınız. Bazen öyle bir kaptırıyorlar ki, sizin de bir hayatınız olduğunu unutuyorlar. Sizi kendisini dinlemek üzere atanmış bir personel veya bir danışman gibi görüyorlar.

Ben, sanırım iyi bir dinleyiciyim. Öyle ki, ait olduğum her sosyal çevrede-nasıl oluyor bilmiyorum-kendimi hep birilerimi dinlerken buluyorum. Anlatmak istediğimdeyse, sıra bana gelene kadar hevesim kaçıyor.

Burada hevesim kaçmadan anlatabilirim. Ne kadar ilgi çekici gelir anlattıklarım, bilmiyorum. Ama bir ya da birçok kişiye kendimden bir şeyler anlatabilmek fikri, beni heyecanlandırıyor. Dilerim, anlattıklarım ilginizi çeker.

Peki ne anlatacağım?

Merak etmeyin, yirmi dört saatimi anlatmak gibi bir niyetim yok. Biraz sanat biraz kitap biraz günlük hayat ...

Üstüne bir tutam da içimi dökeceğim. İçimden geçen belki içinize geçer diye...

Ne demiştim?

Hepimiz dinlenmek, anlaşılmak isteriz. Dinleyin beni. Anlatacaklarım var...

Yazarın Diğer Yazıları