Damla Zararsız

İnsan kaça ayrılır?

Damla Zararsız

İnsanları diğer canlılardan ayıran özellikleri neler? Bu sorunun pek çok cevabı olabilir. Kimi aklı kimi türü kimi alet kullanma yeteneği, der. Bu sorunun tek bir doğru cevabı var mı, bilmiyorum. İlgilenmiyorum. Konumuz bu değil.

İnsanlar kendi içinde kaça ayrılır? İnsanlar ayrılır mı? Ayırmayın insanları yaşasınlar kardeş kardeş. Yok, konumuz bu da değil.

Reha Erdem’in 2004 yapımı filmi “Korkuyorum Anne” giriş sahnesinde insanları düz basanlar ve yan basanlar olarak ikiye ayırır. Ne kadar masumane... Ama konumuz film de değil. Filmleri bir ara konuşuruz.

İlhami Algör, "Konumuz bu değil." diyerek yarılamıştı bir kitabını. Adını vermeyim. Belki okuyacaklar vardır. Hiç sevmem kitapların büyüsünü bozanları.

İlk yazımda, "Anlatacaklarım var." demiştim. Hazırsanız başlayalım.

İnsanlar bence ikiye ayrılır; sevgiyle büyüyenler, sevgisiz büyüyenler.

Bir bebeğin henüz dünyaya gelmeden tattığı ilk duygu, sevgidir. Çiçekler bile sevildiği zaman büyürken bebek nasıl hissetmesin? Öğrenilmesi gereken ilk duygu sevgiyken yaşamının ilk döneminde bu duyguya doymayan insanlara ileride ne mi olur? Bu ve buna benzer yazılara ilham olurlar. Burada insan incelemesi yapmak haddim değil. Ben yalnızca sevgiden bahsetmek istiyorum.

Sevgi üzerine her şey söylendi mi? Belki... Madem söylendi, neden hala anlatma gereği duyuyoruz? Çünkü tüketiyoruz. Her şey gibi sevgiyi de acımadan tüketiyoruz. Birinin bizi sevdiğine emin olduğumuz an atıyoruz, o insanı cebimize ve harcamaya yavaş yavaş tüketmeye başlıyoruz. Sevgiye sevgiyle karşılık vermeyi, sevgiyi biriktirmeyi, ikiye katlamayı, idareli kullanmayı bilmiyoruz. Ne acı...

Hepimiz suçu insanlığa atıyoruz. Sanki biz onların bir parçası değilmişiz gibi... İnsanlar kötü, insanlar acımasız...

Peki, ya biz?

Ne kadar biliyoruz güzelin, iyinin, sevenin kıymetini? İğneyi de çuvaldızı da kendimize saplayıp dürüstçe soralım kendimize.

Üzerine binlerce roman, şarkı, şiir yazılmış sevgi üzerine söyleyecek yeni bir tanımım yok elbette. Sadece...

Yeşilçam filmleri hala içini ısıtıyorsa, kulağına çalınan bir şarkı hala içini kıpırdatıyorsa, okuduğun şiir kalbinde bir yerleri okşuyorsa, bir çocuk sana gülümsediğinde kalbini ılık bir his kaplıyorsa bu cümle sana:

“İyi ki varsın! Sev, sevil, sevgiyle dolu çocuklar yetiştir."

Nil Karaibrahimgil’in dediği gibi:

“Abart, çoğalt, parlat!”

Kim bilir belki bir gün tüm dünyanın ortak marşı “Sev Kardeşim” olur ve insanlar ne ikiye ne üçe ayrılmaksızın yaşar kardeşçe…

Yazarın Diğer Yazıları