Damla Zararsız

Yaranamayanlara...

Damla Zararsız

"Ne yapsam yaranamadım .", "Ağzımla kuş tutsam nafile." 

Sevgili kuşobur! Nedir bu yaranma çabası? 

Bazen başkalarının çizgilerine öyle bir takılıyoruz ki, çizgiden ötesi kendi hayatımız olduğu halde çizginin berisinde kalıyoruz.

İyi de niye? 

Takdir edilmeye, kabul görmeye bu kadar mı açız?

Biri ya da birileri bize, "Aferin!" desin diye niçin kendimiz olmaktan vazgeçiyoruz?

Nedir bu aferin bağımlılığı? 

Yok mu bir ‘Aferini Bırakma Hattı’…

Arasak da acilen bıraksak…

Bebekken başlıyoruz bunu öğrenmeye.

"Burnun nerede?" sorusuna doğru cevabı verip aferin alıyoruz. Bir süre sonra o soru gelmeyince bebek kendisi gösteriyor burnunu. O da ne? Yine aferin! 

Çocuk daha okumayı bilmeden tabletle, bilgisayarla, telefonla tanışıyor. Oynadığı oyunlarda çeşit çeşit, renk renk aferinler... 

Okula gidiyor. Okudu, “Aferin”… Yazdı, “Aferin”… Çizdi, “Aferin”... 

Yetişkin oldu. İş hayatına atıldı. Çalış çabala ve... Bu kez yok “Aferin”. 

Yoksunluk sendromu... 

"Hemen çabalayıp aferin almalıyım." 

Çok çalıştı. Yine gelmedi aferin. Aksine çok çalıştı. Emeğini verdi, vaktini verdi, kendinden fedakarlık etti. Çalıştıkça çalıştı. Ne oldu? Daha çok çalışsın istendi ama gelmedi hiç aferin. 

İş hayatında yüzü gülmeyen zavallı bağımlı özel hayatında öyle bir hamle yapmalıydı ki, herkes onun aile hayatını parmakla göstermeliydi. Hep ideali aradı. Nafile... Yoktu ideal diye biri. Hiç gelmemişti dünyaya. 

2 – 0’dı skor ve bağımlı bunu hazmedemezdi. Kendiyle uğraşmaya başladı. Sırf moda diye olmadık şeyler denedi, kendine biçtiği değeri kıyafete, imaja, makyaja indirgedi. Oldu bu kez. Sokaktaki binlerce kopyasına benzeyip nihayetinde aldı aferini... 

Zannetti ki, şimdi oldu. Ama o arada kendi olmayı unuttu. İnsanlar onu kopyalarına benziyor diye sevdi. Görüntüsü güzel diye ilgilendi. Yola çıkarken yanında getirdiği her şeyi birer birer attı yolda. Önce isteklerini, beklentilerini...

Duygularını attı sonra ve kendine özgü her şeyi attı bir bir. En önemlisi yolun bir yerinde farkında olmadan özgüvenini, kendine olan saygısını da atmış olmalıydı. Baktı ceplerine aferinden başka hiç bir şeyi yoktu. Koca bir hayatı sadece takdir görmek, kabul edilmek daha da acısı en azından dışlanmamak için yaşadı. Elde var sıfır...

Hiç mi takdir etmeyelim çocuğumuzu şimdi? Elbette öyle değil. Mutlaka olumlu davranışlar pekiştirilerek kalıcı hale gelir. Ancak her şeyin dozu önemli. Yoksa aşırı dozdan zarar görüyor çocuklarımız.

"Yaranamadım." diye ömür boyu hayıflanıp, kendi sınırlarına giremiyorlar başkalarının çizgilerini aşıp. 
"Hayır" demeyi bilen, ayakları yere basan, kendine saygısı olan çocuklar yetiştirmek ve yetiştirildiğine şahit olmak dileğiyle...

Yazarın Diğer Yazıları