Eylül Arı

Ruhsal biyografi

Eylül Arı

Bir şeyler ters gittiğinde anlarsın ancak bulutların gökyüzünü kapladığını. Ancak dara sıkıştığında kaldırırsın kafanı gökyüzüne. Karası beyazı fark etmez, nefes almak için gözlerini diktiğin yerin bir bildiği vardır elbet. Ya da sadece o anda ona ihtiyacın vardır, sanki başka zamanlar nefes almıyormuşsun gibi.

İşte burada başlıyor her şey. Her nefes almanın yaşamak olmadığını hayatın attığı çelme kadar iyi biliyorum. Ben sadece ihtiyacım olduğunda bakmıyorum göğe. İhtiyacım olmadığı için değil, hiçbir zaman bakmadığım için. Boş duvarın yüklediği binlerce anlamı başka yerde bulamadığım gibi bakıyorum etrafa. Ya da bakmıyorum. Bakmak görmek sayılırsa tabi.

İçime hapsedilmiş beni anlatmaya çalışırken çektiğim acının bir son bulmasını istiyorum sadece. Binlerce iğne ruhuma batırılıyormuş gibi. Veyahut binlerce iğnenin üzerine atlamışım gibi. Biraz fiziksel tamamıyla ruhsal derinlikler. İnsanları duymuyorum, gözlerime bir perde inmiş sanki ne gördüğümü hatırlıyorum ne de net görebiliyorum. İnsanlarla kaplanmış yolda yalın ayak yürüyorum. Yapabildiğim tek şey susmak ve boş bakışlarla doldurmak diğer gözleri. Susmak istediğim için değil, her konuştuğumda ruhum parçalara ayrıldığı için. Bunun acısının da tarifi imkansız. Her kelimem biraz daha geriye ittiği gibi her cümlem bir sona yaklaştırıyor. Darmadağın olmuş benliğimi toparlamam imkansız. Her geçen gün kayboluyor bir parçam. Her parça beni biraz daha çaresizliğe itiyor. Sadece kendimle ilgili olan bütün doğrularımı aksettiremediğim bu durumda insanlar biraz daha geldikçe üzerime, geriliyorum. Çıkış yolu olmayan bir odanın içerisindeyken ben, kendimi kurtarmaya çalışıyorum. Her an biraz daha duvarlar daralıyor. Eğer bu odada ölürsem kaçmış olabilirim ama eğer duvarlar üzerime yıkılmazsa daha kötü. Hiçbir zaman kolay yolu seçmedim, belki bu yüzden kaçamıyorum. Fark edilemesin diye gülüşlerimi paravan olarak kullandığım hayatımda sıkıştım kaldım. Hiç bitmeyecekmiş gibi gözüken bir döngünün içerisinde aynı yollardan defalarca geçiyorum. Kendimi kontrol edemediğim zamanların bedelini her gece ödüyorum. Her gözyaşımın bedelini her gece, her sabah ve her an ödüyorum. İçimde kurtulmaya çalışan iki kişi de benimle bu acıyı paylaşıyor. İki yüzüm, iki benliğim. Her Ayaz daha çok hüzün, her Güz daha çok uçurum.

Her melodi balyoz gibi beynimde tekrarlarken her sessizlik bir çocuk ağlaması gibi kulaklarımda.

Daha çok batmaktan korktuğum da, kendimi biraz daha batmış görüyorum. Çıkmak istediğim bu durumdan şikayetçi olduğumu bilen yok. Bu durumu sevdiğimi sananlar var.

Hayat insanları değişik yerlere sürüklüyor. Ben sürükleniyorum ve bu fiziksel değil. Her sigara içişimde artık midemin kaldırmadığı gerçeği, her saniye çektiğim ağrı ve her içime çekişimde midemin bulanması. İşte bu fiziksel. Neden her izmariti söndürürken onu incelediğimi, neden ensemin sol tarafında ki saçlarla oynadığımı ve kısacık kaldığını neden tırnaklarımın kenarlarını kopardığımı, neden sigara içerek rahatlamaya çalıştığımı, neden donuk gözüktüğümü, neden aydınlıkta kalamadığı bilemeyeceksiniz. Fakat neden sürekli aynaya baktığımı tahmin edebilirsiniz. En azından öyle sanıyorum. Bazen gereğinden fazla kahkaha atıyorum. Kahkaha atma ihtiyacı duyuyorum. Her kahkaha sonunu bir damla gözyaşına bağlıyor. En azından biraz rahatlamaya yardımcı oluyor. Bakın, bu da fiziksel. Çünkü her gülümseme yanında ki insanın bir mutluluğu olur. Yolda yürürken kimse somurtan suratlar görmek istemez. Fakat herhangi bir insana gülümserseniz onun da güzel bir refleks olarak gülümseyeceğini herkesin bilmesi gerekir. Her neyse konumuz bu değil. Konumuz uzun, derin ve yitik kelimelerle dolu.

İnsanlar nefret dolu ve bu yüzden insanlara kinim büyük. İnsanlar sadece ben odaklıdır bu yüzden insanlara öfkem çok. Sanıyorlar ki anlatırsan anlarlar. Sanıyorlar ki çözüme ulaşamayacak sorun yok. Meselenin anlamak olmadığını bilmiyorlar. Meselenin üst düzey empati olduğunu, hissedebilmeyi, hissedebildiklerini göstermeleri gerektiğini bilmeleri gerekirdi. Anlamak kelimesinin kelime anlamını bildiklerinden de şüpheliyim. Acıyarak bakmayı, yorum yapmayı, aksini iddia etmeleri değil de sadece anlamaları gerekirdi. İşte bu yüzden susuyorum. Bu yüzden kelimelerimi yormak yerine sadece susuyorum. Anlatsam ne anlayacaklar, ne anlayabilecekler, ne de ben doğru kelimeleri bulacağım. Yeri gelmişken, işte bu yüzden sürekli aynaya bakıyorum. Unutmamak için. Kendimi, olduğumu, olduğum yeri unutmamak için. Her zaman aynı yerde yürüyüp durduğum bu döngüyü unutmamak için. Ben buyum diyebiliyorum fakat karşımda ki beni kabul ettiği kadar varım.

Yazarın Diğer Yazıları